19 Kasım 2009 Perşembe

Samimiyetsizlik ve Özgürce..23.11.2008

22 senedir İstanbuldayım. Bunun 8-9 senesi Kadıköyde , Fenerbahçe stadında atılan her gole yapılan tezahurat seslerinin evimden duyulması altında geçti. Bir müddette Beşiktaş çarşısının içinde oturdum. Anlayacağınız İstanbulda Anadolu’da İstanbul takımlarının maçlarını görebilmek için içleri geçen bir çok insanımızın imreneceği bölgelerdeydim. Şu aralar bu stadlardan nispeten daha uzaklardayım.

Geçen hafta Fenerbahçe – Ankaraspor maçına gittim. Stadyum eskiden Karşıyaka maçlarını izlediğim stadyumdan artık çok farklı. Tüm tribünlerin üstü kapalı, localar, kombine koltukları herşey değişti. Bilet fiyatları deseniz korkunç. En ucuz tribün bile 40 YTL den başlıyor. Artık o eski günlerdeki taşın üstüne oturduğumuz, rüzgarı ve yağmuru tamamen alan günler geride kalmış bu stadyumda.

Şimdi diyeceksiniz bunları niye anlatıyorsun , ne işimiz var bizim Fenerbahçe ile..

Konu samimiyetsizlik, Karşıyaka tribünlerindeki samimiyetin yanına bile yaklaşılmıyor. Herkes sığınmış başarılara, kupalara , kolaya kaçmışlar. Gol olunca sevinme bile farklı, tribünde sevineceğine telefona sarılıp nasıl attık diyen bir kitle. Açıkçası buna taraftar değil ancak seyirci denir. Seyircide takım kötü gittiğinde hemen sırtını çevirir. Satamazsın o geçen sene sattığın kombineleri.

Maç anında Karşıyakalı olduğum için gurur duydum , tüm Karşıyakalıların Karşıyakalılıktan gurur duyduğu gibi. Aslımın olduğu yerin bu kadar büyük bir kulübünün olması beni inanılmaz mutlu etti, diğerleri gibi samimiyetsiz taraftarlık yok. Dedim ki şimdi Diyarbakır maçını da yeneriz, iyice ligde havaya gireriz. Bir daha bu seyirci topluluğunun içinde olmamak temennisi ile evime geri döndüm. Lig TV den izlemek çok daha kolay ve temiz yol. Ertesi gün Bandırma yolunda olacakları tahmin etmemin imkanı yoktu.

Diyarbakır maçı öncesi önce Pazar günü küçük haber olarak sonra da detayları ile Özgür kardeşimizin pompalı tüfekle vurulma olayı gündeme bomba gibi düştü. Çoğu kişinin anlayamayacağı arma sevdası ile takımının Bandırmadaki basketbol maçını izlemeyi kafasına koymuştu. Türkiyede basketbol deplasmanına giden tek takımın destekçisiydi. 1987 de gelen çifte şampiyonluğu yalnızca büyüklerinden dinleyen, fotograflarını gören, haberlerini okuyan, kişiliği ile Karşıyakaya yakınlık hissedip sonrada taraftarı olarak doğru yolu bulmuş herkesin sevdiği bir arkadaşımızdı. Ne kadar zaman geçmiş ! Karşıyakanın basketbolda çifte şampiyonluğunun olduğu sene doğmuş bu genç arkadaşımız.

Onu çok erken kaybettik. Amerikan filmleri özentisi ile tüfeğini kullanan bir katil yüzünden. Öncelikle ateş düştüğü yeri yakıyor. Ailesinin acısını tahmin etmek imkansız. Bizde Karşıyaka ailesinin bir parçasını kaybettiğimiz için çok üzgünüz. Hiç bir şey artık geri getiremeyecek Özgür’ü.Geri getiremeyecek ama tarihte onu hiç bir zaman unutmayacak.

Deplasmana giden her takımın taraftarı bu olayı duyunca tepki verdi, üzüldü. Zaten cenaze töreninde verilen birlik ve beraberlik mesajı bunların kanıtıydı. Bir hayatın kaybı bu birlikteliğin ateşleyicisi oldu. Gönül isterdi ki bu tüm yakınlaşmaların kaynağı bir canın kaybı olmamalıydı.

Aslında seksenli yılları hatırlayanlar bilir Göztepe ile bazı maçlarımızı aynı gün aynı sahada beraber izlerdik. Rekabet her zaman vardı, her zaman olacak, ama beraber bir alanda bulunabilmeyi son yıllarda başaramıyorduk.

Şimdi bu fırsatı yakalamış, başta Göztepe olmak üzere bir çok problemler yaşadığımız takımların taraftarlarının cenaze töreninde ve maçlarımızda yanımızda olması ile olumlu bir havaya doğru gitmeye başladık. Ancak bu yakınlaşmaların devam edebilmesi için her takım taraftarının dikkatli olması ve kulübünün menfaatleri doğrultusunda hareket etmesi gerekir.

Herkesin bu tür dostluklara yaklaşımı aynı boyutta olmaz. Ekonomik, sosyal problemlerin çok fazla olduğu bir toplumda insanların enerjilerini boşaltmaları için en kolay unsur olan takım taraftarlığını algılamak , her taraftar için farklı olacaktır. O yüzden dolduruşa gelmeyip kulüp yönetimlerinin ve taraftar derneklerinin uyarılarını dikkate alarak hareket etmek gerekir. Küçük bir gerginlikle bir çuval inciri berbat edip tekrar hedef tahtası olmamak lazım.

Medeni bir ülkede deplasmana giden takımların gönül rahatlığı ve ÖZGÜRce seyahatlerini yapıp , takımlarını sonuna kadar desteklemesi gerekir. Yoksa rakip taraftarı stadlara güvenlik sebebi ile almayıp kolaya kaçmak çözüm değil. Özgürü kaybetmemiz her ne kadar spor ve fanatizm ile alakalı olmamasına rağmen deplasman seyahatlerini gündeme getirmesi adına çok önemli milattır. Bakalım otobüslerine pusu kurulan, devamlı taşlarla yoklanan, her türlü tacize uğrayan deplasman kafilelerini görmeme şansımız olabilecek mi ? Zaman herşeyi gösterecektir.

Bu arada en hazmedemediğim belediye takımlarından birini 4-1 yenen Karşıyakamız sonunda şeytanın bacağını kırıp gol atmaya başladı. Bank Asya liginde her takım saçma sapan puanlar kaybedebiliyor. İlk 13 haftada kaybedilen gereksiz puanlar insanın canını sıkıyor ama artık geriye bakmanın bir anlamı yok. Bu haftayı ilk 6 içinde tamamladık. Gereksiz kayıpları azaltabilirsek ilk iki sıra bile hayal değil…

Hiç yorum yok: