19 Kasım 2009 Perşembe

Havadan Sudan..28.05.2007

Artık yaz aylarına girdik. Yaz tatili beklentisi deniz, kum ve güneş herkesin aklında. Ne yazık ki son üç senedir olduğu gibi bu senede işlerin yoğunluğundan bu klasik tatil üçlüsünü göremeden yaz aylarını geçireceğim. Karşıyakada olanlar bir kaç saat içinde muhteşem kumsallara, denize karşı balık rakı ikilisene ve bol güneşe bu kadar yakın olmalarının keyfini doyasıya çıkarsınlar bence, en azından hafta sonları. Hakikaten deniz ortamına bu kadar yakın olmak gerçek bir nimet. İstanbulda ise, Karşıyakadan güzel bir deniz kıyısına ulaşıp denize girip kurulanana kadar geçen zamanda anca arabayla ya bir alışveriş merkezine ulaşırsın ya da gemilerin bıraktığı atıkların ve yağların olduğu Karadeniz kıyısındaki dalgalı ve kumu çekilmiş denizi görürsün. Ondan sonrada park yeri, kalabalık falan derken denize giremeden, yediğin yemekler boğazına takılmış bir şekilde erkenden evine dönersin. Hele bir de geç saatte dönmeye kalkarsan yaptığın gezi dinlenme değil, yalnızca eziyet olur. Ege denizinin güzelliğini bilen birinin İstanbul’da Karadenize gidip yüzmesi beklenemez bile...

Yaza girince tüm spor ligleri de tatile girdi. Yine bir sezonun sonuna geldik, her ligin şampiyonunu kutluyor, lafın gelişi küme düşenlere de artık sabır ve inşallah seneye geri dönersiniz demekten başka bir şey bulamıyor insan. Bizim gibi senelerdir etliye sütlüye dokunmadan ligi geçiren takımlar hedefsizliğin verdiği rahatlıkla yaz rehavetine çok daha hızlı kapılıp bir an önce tatil planları yapabiliyor. Açıkçası senelerdir devamlı çalışıp tatil bile yapmakta zorluk çeken ben, hiç bir hedefe ulaşmamış kişilerin aylarca yaz tatili yapmasını ve hedefsiz olmalarına rağmen sonbahara zinde ve rahat girmelerini kıskanmıyor değilim.

Neyse bu kadar girişten sonra artık ligleri de bitirdiğimiz için yöneticileri, sporcuları eleştirip yerden yere vurmak yerine geçmişten bazı anıları yazımın içine alarak eski günleri sizlere de hatırlatıp, bazılarınızın da hafızalarını zorlamak istiyorum. Nasıl olsa sezon başlayınca bize eleştirecek yazı malzemesi bolca çıkacak, inşallah başarıları yazarızda bende haksız çıkarım.

Anlattıklarım başarı hikayelerimiz değil ama senelerdir ilginçlikleri ile aklımda kalan bazı izlediğim maçlardan oluşuyor.. Hafızamı zorlayıp, eski notlarımı karıştırdıkça daha da keyiflilerini bulup ileri de yazmayı düşünüyorum.

Bir çok arkadaşımız hatırlayacaktır, seksenli yılların sonları ve doksanların başlarında Istanbul takımları lig öncesi hazırlıklarını genelde Izmir'de yaptıkları maçlarla sonuçlandırırlardı. Karşıyaka bu tür maçların baş kahramanı, bizde Karşıyaka taraftarı olarak bu maçların baş takipçisiydik.

28 Ağustos 1989 günü son derece enteresan bir hazırlık maçı izlemiştim. Seyirci sayısı o zaman İstanbul takımlarıyla yaptığımız hazırlık karşılaşmalarına göre oldukça az ! biletli 10 bin kişiydi. Atatürk stadında ucuz diye kale arkası bileti alıp sonrada kapalıya telleri aşıp geçmiştim. Maç Schumacher, Oğuz, Rıdvan , Nielsenli Fenerbahçeyleydi. Maçın 81. dakikası geldiğinde "Beş Beş Beş" tezahüratımız yeri göğü inletiyordu. Yani Fenerbahçe karşısında beşinci golümüzü arıyorduk ki Schumacher daha önceki maçlarda 4 gol yememişti o güne kadar.

"Beş Beş Beş" tezahüratını canı gönülden yaptık ama o gün maçı kaybettik. Maç 6-4 Fenerbahçenin üstünlüğü ile bitmişti. Maçta atılan 10 gol o gün stada gelen herkesi çok mutlu etmişti. Hele Rıza dört dakika içinde Schumacher'e öyle iki mükemmel gol atmıştı ki ikisi de jeneriklikti. 81. dakikada Yüksel penaltıdan durumu 4-4 e getirmişti. Işte o golden sonra tezahüratımız başlamıştı. Tam tezahüratı arttırmışken maçın sonlarında yenilen iki gol maçı kaybetmemize neden olmuştu. O sezon Karşıyaka ligi sekizinci , Fenerbahçe de Beşiktaşın şampiyon olduğu o sezon ligi ikinci bitirmişti.

Yine notlarıma göz attığımda ilginç bir Fenerbahçe maçı daha yakaladım. Senelerdir tuttuğum notları bu sayede paylaşma fırsatım oluyor. Herkese tavsiye ederim. Kısa da olsa yaptıklarınızla ilgili notlar alın, ya da şimdiki teknoloji sayesinde çok daha kolaylık olan dijital fotograflar çekin ve saklayın. Ileri de bir gün işinize yarayacaktır.

16 Mart 1991 günü Istanbulda Fenerbahçe stadında çok önemli bir maç yapmıştık. Karşıyaka ligde son sıradaydı, Fenerbahçe de dördüncü sırada ve şampiyonluk hedefinden uzaklaşmıştı. Benimde sayıya dahil olduğum 2517 biletli seyirci maçı izlemeye gelmişti. Resmen kader maçlarımızdan biriydi ve maç öncesi beraberlik çok iyi sonuç olarak düşünülüyordu.

Fenerbahçenin Karşıyaka karşısında yaşadığı acizliği görme şansına sahip az sayıda Karşıyakalıdan biriydim. Diğer maçlarda gol pozisyonuna doğru dürüst giremeyen takım Schumacher'li Fenerbahçe karşısında gol rekorunu beceriksizlikler yüzünden kaçırıyordu. O gün yalnızca 3 gol atabilmiştik. Bir önce anlattığım maçta 81. dakika da attığımız penaltı golüne karşılık bu maçta aynı dakikada çok haksız bir penaltı ile galibiyeti kaçırdık. Istanbul basını bile beklenmedik bir şekilde hakem Bülent Yavuz'un Sercan'ın her zaman yaptığı artistik düşüşü sonucu verilen penaltıyı çok ağır buluyordu. Penaltı sonrası başlama vuruşu için santraya koşan futbolcularımızın hırslarını Fenerbahçeli futbolcular topu vermeyerek önlemeye çalışıyorlardı. Maç sonu Fenerbahçeli futbolcu ve taraftarların sevinci bizim ne kadar büyük bir fırsatı teptiğimizi daha doğrusu fırsatımızın çalındığını kanıtlıyordu. O sene tam toparlanıyoruz derken içerde verdiğimiz Konya maçı bizim yine 2. lige dönmemize neden olmuştu.

2002 yılında Yapı Kredi Bankası yayınlarından Top Bir Dünyadır diye ofset baskılı ve çok büyük sayfalı, kalın bir kitap çıkmıştı. Hemen almıştım. Geçenlerde tekrar bu kitabı zevkle inceledim ve aslında Türk futbol tarihine ne kadar ciddi katkılar yaptığımızı tekrar hissettim. 11 Efsane 11 Yazar arasında "Güçlü ve Yaralı Kahraman Gode" isimli Serhan Ada'nın yazısı da var. Kısa ama etkileyici yazıyı mutlaka okumanızı tavsiye ederim. En azından alışveriş merkezlerindeki büyük kitapevlerinde bu kitap elinize geçtiği anda kitabı bir karıştırın. Gode ile ilgili yazıyı ararken gözünüze çarpan kupa resimleri ve flamaların çoğu Karşıyaka Spor Kulübü arşivinden. Hatta Atatürk'ün yazılarının bulunduğu anı defterinin fotografları bile mevcut.

Masa sandalyelere el konulurken insan ister istemez soruyor, bu mükemmel arşivi acaba hakkıyla koruyormuyuz ? Çünkü o koleksiyonun en ufak bir parçası bile parayla ölçülemez...

Hiç yorum yok: