18 Kasım 2009 Çarşamba

İğneyi Kendine Batırmak...04.05.2007

Yazı yazmak her zaman kolay olmuştur benim için. Aklımdakileri bilgisayarlı günler öncesi kalemle deftere yazmak , daha sonraları klavye ile bilgisayara yazmak hep stres azaltma yoludur. Yazdıklarımı defalarca okurum , kalemle yazdıklarımı hala sakladığım günlüklerimde, görüntü bozukluğu olmasın diye hataların çoğunu hoşgörürdüm, aynen bırakırdım. Ama bilgisayar ile yazılarımı yazınca düzeltmek hiç de problem değildi artık. Tek problem yazının ruhunu hapsetmesi ve istemeden yazıyı kontrol altına alması. Sanki sansürü bile bilgisayarla yazarken çok daha kolay uyguluyor insan.

Yazı yazmakla başladım, konu nereye gelecek diye sorabilirsiniz. Gördüğün bir yeri yazmak, dinlediğin bir müziği yorumlamak çok daha basitmiş son yıllardaki Karşıyaka’yı yazmaktan. Hele sezonu her branşta kapatmış Karşıyaka için yazı yazmak çok daha zor. Ne anlamı olan bir maç yorumu , ne de belirlenmiş hedefler üzerine bir yazı... Halbuki 90 ların başına kadar elle yazdığım günlüklerimin içinde ne kadar çok Karşıyaka yazısı ve fotografları vardı. Sağ olsunlar sayelerinde artık bulunduğumuz yeri sanki kanıksadık.

Futbolda Lig A daki dördüncü senemizde de hem düşmeme hem de play-off a katılabilme psikolojisi içinde gidip geldik. Sonuç olarak allahtan ne düştük ne de play-off oynadık. Tam bir sıra takımına döndük. Lig A da oynadığımız tüm maçlarda hala 2002 yılında Denizli’de oynadığımız Adana Demir Spor maçının heyecanını, atmosferini bile yakalayamadık.

Basketbol kalesiyiz dedik son yıllarda yalnızca kupa finali ve ligde yarı final oynayarak kendimizi başarılı hissettik, mutlu olduk. Onları da hemen unuttuk. Bu sene ne oldu ? Hiç ağzımıza almayı bile düşünmediğimiz düşme konusu bile bir ara yazıldı listte, sonunda play-off bile oynamayarak yine sıra takımı durumunda sezonu kapattık.

Voleybolda kızlarımız son senelerdeki en büyük başarıya imza attılar, takdir etmemiz lazım. Gönül isterdi ki ligi şampiyonlukla noktalayalım, olmadı ama bizim için gönüllerin şampiyonu oldular. Ne yazık ki spor tarihi gerçek şampiyon dışındakileri affetmez hemen unutur.

Bireysel branşlarımızda da zaman zaman gençlerimizle övünsekte sanki eski günlerdeki adımızı bol bol basında gösteren arkadaşları kaybeder olduk. Daha fazla para veren kulüplere kaçırttık. Artık futbol ve basketbol ulusal takımlarına kimseyi yollayamaz , hatta bu durumu düşünemez bile olduk.

Artık açık açık söylememiz lazım kendi kendimize biz son senelerde başarısızız. Asıl gerçek basketboldaki şampiyonluğumuzda olmasa tüm tarihihimizde takım sporlarında ciddi bir başarıya da imza atamamışız. Futbolda Balkanların dışına tarihimiz boyunca çıkamadan 95 senemizi geçirmişiz.

İşte bu noktada belki de tarihte örneği olmayan Karşıyakalılık ruhu ortaya çıkıyor. Başarısızlıklara rağmen bizde hiç bir zaman yok olmayan ruh. Dünyanın her yerinde gururla söyleyebildiğimiz ve bizim için en öndeki manevi değerlerden olan Karşıyakalılık. Senelerdir Karşıyakadan uzak biri olarak sanki bu durum kutsal topraklar dışında daha da depreşiyor. Bence bu ruh kutsal topraklarda bir müddette olsa gerçekten yaşayan, suyunu içen herkesde var, ne yazık ki dışa çıkarabilmek için doldurucu bir güce ihtiyacımız var.

Son senelerde başarısızız diyorum sonra da aslında tarihimizde istenen başarılar yok diyerek daha da genişletiyorum. O zaman ikisi arasında ne fark varda 60 larda ya da 80 lerdeki ruhu şu an yakalayamıyoruz. Bunların üzerine biraz gitmemiz gerekli.

Öncelikle bir spor kulübünün net bir vizyonu, kısa ve uzun vadeli amaçları olmalı. Bu kısa vadede belirlenen branşlarda şampiyonluk olabileceği gibi , küme düşmemek de olabilir. Ama uzun vadede muhakkak bir hedef yolu seçilmelidir. 95 senedir toprakları içinde doğru dürüst bir stadı olmayan en iddialı zamanlarında bile taraftarını yollara düşüren, diğer İzmir takımlarıyla çimi bozulur diye maç yapmak için sıraya giren bir klubün nasıl başarısından söz edebiliriz. Geçen haftalarda Reading’deydim. İnanırmısınız Karşıyaka’nın onda biri kadar bile olmayan bir yer ama Avrupa’da adını bilmeyen yok. Çünkü Premier ligde üst sıralara oynayabiliyor. Bunu tabi ki yanıbaşındaki sponsorları işin içine sokarak yapıyor ama sonuçta yapıyor. Avrupada ve Türkiye’de belli bir vizyonu olan ve bunu bizden çok daha az taraftarla ama uzun vadeli planlayarak yapan bir çok örnekler mevcut.

Biz ksklist kurulduğundan beri bir kulübün ayakta kalabilmesi için gelir getirici yatırımların olmasının önemini devamlı mesajlarımızda yazıyoruz , paylaşıyoruz , ama 9 sene geçti icraatı gerçekleşmiş, sayabileceğimiz somut bir şey yok. Ya da benim aklımda kalmamış. Altyapı diyoruz , son senelerde isim yapan kimi spor piyasasına sunabildik? İstanbul takımlarının altyapı okulları her yerde mantar gibi türüyor. Hala resmi web sayfasında üyeleri, aidat takiplerini, değişik kampanyaları bekliyoruz ama boşa bekliyoruz. Çünkü kimse yeterli ilgiyi göstermiyor. Halbuki biraz canlandırma ile geliri bile arttırmak mümkün. Senelerdir dengesiz harcamalar ile belki de tüm Avrupa’da ismimizi duyurabileceğimiz basketbolu hep kurban ediyoruz.

Türkiye’de taraftar hep kulübün onları korumasını, deplasmana götürmesini, bilet parasını vermesini talep eder. Bu zihniyete karşı değilim , muhakkak olacaktır. Ancak en azından durumu müsait olanların maçlara muhakkak bilet alarak girmesi , kulübe üye olması , aidatlarını yatırması, kulüp kampanyalarında elinden gelen desteği yapması hatta fazla bilet alarak çevresine dağıtmasını veya yanında birilerini getirmesini istemek çok olmamalı bence. Tabi bunlar için kulüp yönetimininde istekli kişilere destek ve yön göstererek yardımcı olması gerekli.

Senelerdir Karşıyakamız hepimize iyi günde yaşatsa kötü günde yaşatsa bir türlü zaman geçirtiyor. Arkadaşlıklar kurmamıza, sosyalleşmemize , gerçek bir grup olmamıza yarıyor. Nedendir bu kadar zaman geçirten bir olaya yardım gerektiğinde cebimize hemen akrep giriyor, sorumluluktan da kaçıyoruz. Bu fikirlerimi tabiki herkes için söylemiyorum, ne zor şartlarda hala desteğini esirgemeyen ve hayat önceliğini Karşıyaka için harcayan arkadaşlarımızı bu kapsamın dışında tutuyorum.

Özetlemek gerekirse bizim ruhumuzun farklılığı ve takımımıza bağlılığımız dünya üzerinde hiç bir yerde yok ancak sorumluluk almak ve maddiyat konuları işin içine girerse hemen uzaklaşmaya çalışıyoruz. Karşıyaka taraftarı takımına aşırı bağlılığıyla beraber son derece eğitimli ve ileri görüşlü insanlardan oluştuğu gibi bu karakterlerin verdiği bencilliği de ne yazık ki çoğu zaman üzerinden atamıyor. Karşıyaka’yı yönetenlerin bu büyük Karşıyaka ruhunu her zaman anlayabilmesi, taraftarında bencilliği bir tarafa bırakıp neler yapabilirim diye kafa patlatması çok daha güzel günlerin gelmesini sağlayacaktır. Her türlü cefaya alışık gerçek Karşıyaka taraftarı için çok geçerli olmayan ancak günümüz şartlarında yabana atmamamız gereken denklem şudur. Başarı olmadan taraftar, taraftar olmadan da başarı olmaz...


Hiç yorum yok: