19 Kasım 2009 Perşembe

Akbük Karabük..08.09.2008

Büyük umutlarla girdiğimiz sezonun açılış maçında Malatya deplasmanından alınan üç puan sonrasında Karabük maçı içeride oynayacağımız ilk maç olması açısından çok önemliydi. Bu maçı alırsak altı puana ulaşıp, haftaya oynayacağımız Altay maçına hem moralli hem de daha fazla taraftar desteğiyle girecektik.

Uzun zamandır Alsancak’ta maç izlemeyi özleyen bir kişi olarak iki saat öncesinden arabamı yakındaki bir otoparka parkedip stadın yolunu tuttum. Stadın önünde çok fazla kalabalık yoktu, acaba dedim boş tribünlerle mi karşılaşacağız ? Bu düşüncelerle kapalıya girdikten sonra güzel bir yer bulup bedava dağıtılan ofset baskılı Tribün gazetesini okumaya başladım. Biraz sonra bu gazete stadtaki çoğu kişinin yaptığı gibi minder görevini aldı...

Açık tribünde hafif hafif hareketlenmeler olmaya başlamıştı ama son yarım saate kadar dolmayan tribünler maçın başlamasına yakın sanki kapılar açılıp taraftar bedava içeri alınmış gibi hızla dolmaya başladı. Maç başladığında taraftarlar aynı süratle gelmeye devam ediyordu. İftarını açan sanki maça koşmuştu...

Taraftardaki bu olumlu sayısal artış ve maç başladığı anda istekli tazahüratlar güzel bir maç olacağının müjdesini veriyordu. Kapalıda herkes yeni futbolcuları tanımak için , bu futbolcu nereden geldi ?, hazırlık maçlarında nasıldı ? gibi soruları birbirlerine soruyordu.

Maçın teknik analizini mutlaka Reha Kapsal futbolcuları ile daha iyi yapacaktır ancak taraftar gözüyle gördüğüm olumlu ve olumsuz yönlerden bahsetmek istiyorum. Bu yazımı maçın hemen arkasından yazdığım için medyada çıkan hiç bir haberi ve yorumu da görmeden kendi hislerimi anlatmak istedim.

Öncelikle maçı galip bitirmek ve üç puanı almak en önemli olaydır. Tarih maçlardaki iyi oyunu yazmaz, yalnızca sonuçları yazar. Maçın sonlarına doğru atılan bir golle maçı kazanmak son derece sevindirici. Hatta bu galibiyet ikinci yarıda yapılan olumlu değişiklikler ile geliyorsa çok daha güzel. Kenar yönetimin maçı ne kadar doğru takip ettiğinin ve çözümler üretebildiğinin kanıtıdır. Üç puan üç puandır...

İlk 5 dakikada kaçırılan iki mutlak gol pozisyonundan yaralanabilsek belki attığımız golleri ve farkı konuşup bazı gerçekleri göremeyecektik. Maçın oldukça zorlanarak kazanılması açık açık eksiklerimizi ortaya çıkardı. Ben takımın zaman içinde gerçek potansiyelini dışarıya çıkaracağına inanıyorum. İstediği anda parlayıp karşısındaki takımı bir anda bozguna uğratabilecek bir kapasite var, futbolcular bunu yapabilecek yeteneğe sahipler. Ama aynı şekilde güçlü bir baskı karşısında çabuk dağılabilecek bir takım intibası da yarattı. Bu riski en aza indirebilmek için takımın kondisyonla beraber teknik olarakta ciddi çalışması gerekiyor. Özellikle uzun ve amaçsız paslarla oyun kurmak yerine daha topa basan ve pas yüzdesi yüksek bir takım olmak gerekiyor. Karabük gibi bir takımın baskılı oynadığı anlarda pasları ileriye doğru değil de geriye doğru kullanmak açıkçası kendi evinde şampiyonluğa oynayan bir takıma yakışmadı. Karabük özellikle defansta Karşıyakaya fizik olarak daha üstün gibi görünüyordu saha dışından bakıldığında.

Maç berabere giderken Karabük’ün 75. dakikada yakaladığı yüzde yüzlük pozisyonun gol olmaması tribünlerdeki tüm taraftarlara derin bir oh çektirdi. Tam bir kırılma noktasıydı. Belki bu vuruş gol olsa şu anda konuştuğumuz şeyler tamamı ile farklı olacaktı. Ne kornalar çalınarak Karşıyakaya dönülecekti ne de şampiyonluk umutları yeşerecekti. Daha geçen hafta kupadan elenen takımın kendi evinden ilk maçta yenilerek çıkması muhtemelen Altay maçının boş tribünlere oynanmasına neden olacaktı. İşte futbol böyle bir oyun.

Serbest vuruşlarda ne yazık ki takımımızda panik havası hakim. Zaten yenen golde bir serbest vuruştan geldi. Bu konuda saha içi yerleşimlere çok dikkat edilmeli, ilerideki maçlarda başımızı bu tür goller ağrıtabilir. Kerem’in de acilen eski formuna yaklaşması gerekiyor. Özellikle yan toplarda hatalarını en aza indirmesi gerekli. Topu oyuna sokarken daha verimli kombinasyonlar üzerinde çalışılmalı. Yoksa rakip defansa atılan toplar aynen geriye dönüyor.

Karabük bir puan almak için gelmişti. Orta hakemin en ufak müdahele sonrası kendisini yere atan futbolcuların tedavisini saha içinde yaptırtması maçın soğumasına ve zaman geçmesine neden oldu. Maçın soğuması beraberlik isteyen Karabük’e yarıyordu ki son dakika golü tüm beklentilerini ellerinden aldı. Hakemler sonuca etki edecek ciddi hatalar yapmasalar da bu soğutmalar maçın seyir zevkini de iyice azalttı. Devre sonu uzatmaları bu duraklamalara uygun değildi, çok kısa kesildi. İkinci golü atamasaydık bu konu da mutlaka eleştirilecekti, bitiş düdüğünde futbolcular taraftara değil muhtemelen hakemin üzerine koşacaklardı.

Maç sonrasında futbolcuların açık tribündeki taraftarların yanına gitmesi ve beraber tezahüratlarını dakikalarca devam ettirmeleri görülmeye değerdi. Futbolcuların bu kadar istekli ve şampiyonluğa inanmış olmaları yeni bir takımdan beklenmeyecek kadar üst düzeyde. Bunda maçtaki muhteşem taraftar ve desteğin etkisi çok büyük, hele son dakikalarda gelen gol tezahüratı daha da güçlendirdi. Açıkçası ben bu kadar uzun süre taraftar ile sevinen bir takım görmedim. Heralde bu şampiyonluk maçı olsaydı tek tek tüm taraftarla el sıkışacaklardı.

Daha ligin ilk iki haftası geçti ama olumlu pozisyonlar üretmeye, topu ileriye isabetli kullanmaya başlar, duran toplara da önlemler alırsak bu takım senelerdir özlemini çektiğimiz süper lig biletini alabilir. Taraftarların da yapması gereken aynı bu maçta olduğu gibi hatta daha fazlasıyla tribünleri her maçta doldurmak ve takım kötü oynasa da tezahürat desteğini takımın üzerinden çekmemek, umutsuzluğa kapılmamaktır. Her maçı çevirebilecek, süper lige çıkabilecek potansiyel güç bu takımda var, yeterki kimse çomak sokmasın...

Hiç yorum yok: